Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kozalar - Drama Tiyatrosu

1971'de Adalet Ağaoğlu yazdı Kozalar'ı. O dönemdeki kargaşaya, kardeş düşmanlığına, soğuk savaşa, göç sorununa 3 zengin kadının ev içindeki çay sohbeti fonunu kullanarak eğildi. Defalarca tiyatro sahnesinde izleyici ile buluşan bu eser Drama Tiyatrosu tarafından tekrar yorumlandı. Günümüz sorunlarından da bahsedecek şekilde revize edilip, izleyicinin ilgisini çekecek makyaj ve kostümlerle süslenip sunuldu. Ama olmadı. Olamadı. Kareografi oyunun ötesine geçti. Büyük hareketler ve mimikler izleyiciyi soğuttu. Samimi olmayan, mesajını izleyiciye geçiremeyen bir güldürü ortaya çıktı. Güldürü diyorum-Binnur Kaya'nın çatallı sesi ve sempatikliği, Demet Evgar'ın rol icabı ateşli halleri haricinde güldüğümüz pek bir şey de olmadı. Salondaki gülüşmeler bir süre sonra bir şeyi bir şeye benzetmeye çabalayıp iyice eğilip yakından baktığımız anlardaki buruşuk, memnuniyetsiz, tadsız yüz ifadelerine evrildi.  Tüm oyunun sonunda dekoru kozalara dönüştürdükleri sahne bile anlaşılır de...

Kırmızı Kaplumbağa

Yaşam üzerine, Yalnızlık üzerine, Aşk üzerine, İnsanoğlunun Hayat dediği - ona uzun gibi gelen sürecin aslında ne kadar kısa olduğu üzerine, Ömür üzerine, Doğanın affediciliği ve acımasızlığı üzerine duygusal, masalsı bir animasyon. Tamamen diyalogsuz şekilde hikayeyi anlatmayı seçmiş yönetmen (Michaël Dudok de Wit). Yapım şirketlerinin arasında Studio Ghibli (Yürüyen Şato-Ruhların Kaçışı-Komşum Totoro filmlerinin yönetmeni Miyazaki'nin bizzat kurucularından olduğu yapım şirketi) ismini görünce zaten iyi bir animasyonla karşılaşacağınızı az çok tahmin ediyoruz. Neden orada olduğu açıklanmayan bir adamın okyanus ortasında azgın dalgalar arasında hayatta kalması sahnesiyle açılan film, ismini bile bilmediğimiz ve film boyunca öğrenemeyeceğimiz bu adamın sahilde uyanması, dev kırmızı kaplumbağanın ona uzun yıllar yoldaşlık etmesinin hikayesi.  Salona çocukları ile gelmiş aileler vardı. Entellektüelitelerinden şüphe etmediğim bu ailelerin özenle yetiştirilen evlatları fi...

Moonlight

Gec olsun güç olmasın. Vizyona gireli çok zaman oldu tabi. Çoktan vizyondan kalkardı Oscar'da en iyi film ödülünü La La Land'in tabiri caizse degil tam tabirle elinden almasaydi. Yorumu twitter'da yazsaydim su kisa cumleyi kurardım. "Film iyi guzel ama neden oscar aldı? Oscar demek mükemmel film demek degil miydi?" Oscar aldığı icin büyük beklentilerle gittim. Tokat yumruk falan yemeyi ümit edip ona göre gardımi aldim da gittim yani. Ama Efsane bir film degildi kesinlikle. Hatta La La Land daha cok çekmişti beni icine. Moonlight ise benden güzel cekilmis başarılı bir film derecesinde puan alan bir yapim.  Görüntü yonetmenini ve resim seçici arkadasi tebrik ediyorum. Yonetmenlik de iyi. Amenna. Filmde bir karakterin 3 farkli yaşam aralığını izliyoruz. Ruhen, cesareten zayıflığı fiziksel zayıflığından mı yoksa aile içindeki sorunlardan mı  kaynaklandığına sizin karar vereceğiniz little boy'un Chiron'a büyüyüşünü, Chiron'un da yetiskinliginde buru...

Notre Dame Quasimodo Müzikali

(UYARI: Bu afişi gördüğünüz yerden topuklarınızı kaba etinize vura vura uzaklaşınız) Aman Tanrım!! Gözlerim kanadı. Kanı durdurmak için sahneden gözlerimi önüme indirdim. Bakamadım, Seyredemedim. Bu sefer de kulaklarım kanamaya başladı. Neyse ki 2 perdeydi de arada orayı koşarak terk ettim.  Dalga geçmiyorum. Tamamı yaşandı. Bizzat yaşadım. O kadar kötü bir oyun sahnedeydi ki izlemekten utandım, hani başkası yerine utanmak diye birşey vardır ya, onu yaşadım. Bunlar olurken etrafımdaki insanları inceledim. Tepkileri nedir diye. Alkışlar zayıftı gönlüm rahatladı, sanattan anlayan bir avuç insan daha vardı benimle.  Gözümü sahneye ara ara atabildiğim zamanlardan birinde bana doğru gelen bir cisim gördüm. Bir oyuncu sahneden aşağı atlayıp ilk önce ilk sıradaki adamın üzerine çıkıp rolü gereği yaptığı çılgınlığın seviyesini abartıp 3üncü sıradaki bana da çemkirmeye başladığında Allahıım neredeyim ben! dedim. Bunu ilk paragrafa mı yazsaydım bilemedim ama PLAYBACK MÜZİKAL ...

Macbeth - İBBŞT

Büyük prodüksiyon! Alkışlar alkışlar! Büyük sahne tasarımı, harikulade. Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde seyrettim. Büyük salon beğeni seviyemi arttırmış olabilir. Diğer salonlarımız küçük ne yazık ki. Oyunda insanoğlunun tiyatro dediği eylemde varolabileceklerden tatmin edici sayıda etken-araç-yöntem kullanılıyor ve işi bu cephede kotarıyor. Tek düzelikten kurtuluyor. Akılda kalıcılığı artıyor. Oyunda kullanılan maskeler ve ses efektleri sizi germeyi başarıyor. İlk sahnelerde tüylerimin diken diken olduğunu açık yüreklilikle söyleyebilirim. Oyuncular, ses efektleri  ile senkronizasyonlarını tam ayarladılar, Hiç aksaklık yaşamadılar. Daha önce görmediğim bazı teknik detaylar da vardı. Bunlar çok hoşuma gitti. Macbeth'teki iyi olanın içindeki kötüyü kuklalar ile tasvir etmeyi seçmiş yönetmen. Güzel bir bakış açısı. Kuklalar ve maskeler oldum olası tiyatral gelmiştir zira bana. Bir bakıma biz de bir yaratanın kuklaları değil miyiz? Kukla oynatıcısı bir kukla oluyoruz sahne...