Ana içeriğe atla

Kaygı - Inflame



Hakkında çok şey duydum. Fısıltı gazetesi olanca gücüyle çalışıyor, filmin reytingini henüz seyretmeden bilinçaltımızda yükseltiyordu. Kaçırmamak gerekiyordu. Neyse ki yürüme mesafesinde "Başka Sinema" var da kaçırmadan izledim. İyi ki de izlemişim. Türk filmleri arasında beğendiklerim arasına girdi. 

Bu bir kaç yıl içinde gelecek yıllara miras kalacak, sinema derslerinde adı geçecek filmler çekildi. Sevindirici. Bunlardan en beğendiğim Abluka ve Mustang'dir. Bu filmde, Abluka kadar başarılı bir atmosfer yaratmayı başarmış yönetmen Ceylan Özgün Özçelik. Hem de ilk uzun metrajında. İlk filminizi çekeceksiniz ve harika bir eser ortaya koyacaksınız. Her yiğide bahşedilmez bu. Tebrik ediyorum. Şimdiden ödülleri toplamaya başladı. 


Yönetmen ilk filminde toplumsal hafızaya odaklanıyor. Bindokuzyüzseksendörtvari hafızalarımız mı siliniyor medya ve yönetim tarafından yoksa büyük toplumsal kırılma noktaları travmaya dönüşüp istemsiz şekilde unutuyoruz? Sistemli bir unutturma projesi içinde miyiz? Belgeler ve görüntülerle sabit olaylar, kişiler, isimler, nasıl oluyor da karşımıza bambaşka şekilde sunulduğunda tanımıyoruz onları? Hafızamızı düzenli şekilde kaybediyoruz. Tekrar ve tekrar. Evet. Bu doğal bir süreç değil. Bu bir unutturma projesi. Unutan toplumla dalga geçme projesi hatta. Birileri bizi izleyip gülüyor eminim. Çünkü arşiv unutmaz, kamuoyu unutur. 



Film; Hasret adlı belgeselcinin iş hayatındaki zorlu dönemiyle - anlamlandıramadığı kabusların başlangıç döneminin denk gelmesinin beraberinde anne ve babasının söylendiği gibi trafik kazasında ölmediğine inanması, belki de anımsaması üzerine başlayıp, kendi kendine kalıp dünyadan kopmasına odaklanıp her şeyi hatırlamasına uzanıyor. Filmin sonuna kadar sırrını koruyabilen senaryoya mı iltifat edeyim, baş roldeki Algı Eke'nin oyunculuğuna mı, kamera kullanımındaki başarıya mı, müzik ve ses kurgusunun etkileyiciliğine mi? Karar veremedim.


Olumsuz olan tek şey her şeyin açıklığa kavuştuğu sahnedeki basitlikti. 

Psikolojik filmleri sevenlere, Abluka'yı, Sarmaşık'ı seyretmiş ve beğenmiş olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum. 












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Reis Bey - İBBŞT

Reis bey; Necip Fazıl Kısakürek'in 1960 ihtilali ile hapishaneye düştüğünde dört duvar arasında yazdığı 3 tiyatro oyunundan biri. Bu yüzden olacak ki başrol gaddar, merhametsiz bir yargıç'ın yanlışlarından dönüp doğru yolu buluşunun hikayesi. Necip Fazıl'ın da bir iflah olmaz bir kumarbazken Allah'ı bulup alimliğe evrildiğini göz önüne alacak olursak, esere gerçek hayatından bir yansıma da diyebiliriz belki. Reis Bey, 1988 yılında Haluk Kurdoğlu'nun canlandırdığı Mesut Uçakan'ın yönetmenliğinde sinemaya da uyarlanmıştır. (NFK'nın benim edebiyat ve şiirle tanışmamı sağlayan kişi olduğunu da belirtmeden geçmemek isterim, ablamın şiir defterinde okuduğum Kaldırımlar adlı şiiri çok beğenmiş ve şiir okumaya-yazmaya başlamıştım, henüz ortaokuldaydım.) Oyun bu sezon geniş oyuncu kadrosuyla izleyici ile buluştu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında.  Başroldeki Selçuk Soğukçay usta oyunculuğunu konuşturuyor ve rolün hakkını veriyor, ara ara tüyl...

YEN - Tiyatro Craft

Efsane oyun. Bu yılın en iyilerinden. 3 arkadaş gittiğimiz tiyatro etkinlikleri arasında Oyun Atölyesi'nin "KUNDAKÇI"sından sonra ikinci sıraya yerleşti bu oyun. Oyun metni çok sert, travmatik, gerçek ama bi o kadar ince-naif-hassas. Ayaklarınızın dibinde kavga eden kardeşleri seyredip ardından gelen replikte kalbinizin bir boşluğa düşüp kıvrandığını hissediyorsunuz. Oyundan çıktığınızda dayak yemiş gibi yorgun hissediyorsunuz. Bunda 2 buçuk saat süren performansta ara verilmemesi de etkilidir belki. Gözünüz korkmasın. Oyun anında saatime bakıp 2 saat geçtiğini görünce şaşırdım. Zamanın nasıl geçtiğini unutabileceğiniz bir deneyim. Afife Jale Ödüllerinde; Yılın En Başarılı Yönetmen (Çağ Çalışkur)//Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu(Bora Akkaş)//Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu(Neslihan Yeldan)//Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı(Berker Güven ve İdil Sivritepe)//Yılın En Başarılı Prodüksiyonü dallarında aday olmasına rağmen eli boş dönmesi de üzücü...

Ölü Ozanlar Derneği - Tiyatro Kedi

Kültür Üniversitesi Oditoryumunda iş arkadaşlarımla izledik Ölü Ozanlar Derneği’ni. Bir arkadaşım haricinde kimse kitabını okumamıştı. Çoğumuz filmini izlemiştik elbette ki. Filmin başrolünü geçen yıllarda vefat eden Robin Williams üstlenmişti, çok iyi bir oyunculuk çıkarmıştı, ortalık bu filmin etkileyiciliği ile kasıp kavrulmuştu,  1989’da dört dalda Oscar’a aday olup sadece Tom Schulman’a En İyi Senaryo ödülünü getirmişti.  Hatırlamak isterseniz diye..  Bir edebiyat öğretmeninin mezun olduğu koleje yıllar sonra öğretmen olarak işe başlaması, öğrencilerini  yetiştirmek için  farkli bir eğitim yöntemi seçmesi  ve  şiir yoluyla   aralarında kurulan bağ üzerine derin bir eser olan bu metin tiyatro sahnesine bu ekip tarafından iyi yansıtılamamış ne yazık ki. Oyunculuklar konusunda değil bu eleştirim. Sorun metnin duygusunun izleyiciye aktarılamaması. Ayrıca sorunlar arasında; olayların izleyiciye alelacele aktarılması, -ki bunda elbette...